Vatan İlavesi, 2 Nisan 1961:2.

 

Bizde her gün göregeldiğimiz yerli resmin tarifini şöyle özetleyebiliriz: içinde; köylü, heybe, merkep ve yerli objeler olan her resim yerlidir. Yerli resim, şartını neden bu saydıklarımızda sanmışlar, ve neden bunun dışındakilere yerli resim denmez? Düşünüyorum; Nazmi Ziya Güran yerli resim yapmamış mıdır? Namık İsmail’in harman yerinde testiden su içen köylüsü yerli resim olabiliyor da, her hangi bir peyzajı neden yerli sayılmıyor? Aslını ararsanız bu kanıya 1922’lerin sosyalist ahlakının sanattaki muhafızlarının mantığı ile varılmıştır. Bize de dışardan gelmiş bir kanıdır. Çeşitli milletlerden bu akıma bağlı ressamların eserlerini bir araya getirdiğimiz zaman, ortak yönlerini derhal görürüz. Dikkat edilince bunların aynı inanca ve aynı kurallara dayanan adeta beraber işlemler oldukları meydana çıkar. Üstelik kuruluşu bakımından folklorik olmayan bir sanat çeşidi içinde folklorik değerlerin nice çürüyüp, eridiğini görmemek kabil mi? Sonra, çoğu zaman halk motifidir diye resimlerine aldıklarının kökünde, büyüye, ilaha ait anlamda bir sembol olduğu bilinmez. Motiflerden, gelen (sembolik olmalarından doğan) bu özle, sosyalist dünya görüşüne dayanan ve hiç de dinle ilgili olmayan, konunun bir çatışması, hercümerci vardır ki; insanı şaşkına döndürür. Bazen de André Lhote kuralları ile yerli resim aşısından doğmuş, komik denmesi gereken resme kadar, neler neler yapılıyor bu yerli resim uğruna.

Yerli resim çabalarının genel durumu şudur: Salt bizim sanatçılarca yapılıyor sandığımız yerli resim, diğer akımlar gibidir ve her memlekette bu çeşit resme rastlanabilir. Bu amaçtaki resimlerden çeşitli milletlere ait olanlarını bir araya getirdiğimiz zaman ancak içlerine konan motif vb. objelerden, kılık kıyafetten hangi topluma ait olduğunu anlayabiliriz. Örneğin, bir Alman ressamı kemençeyi resmine koyacak değildir. Eserler aslında dünyanın ayrı köşelerinde yapılmalarına rağmen aynı inanç ve aynı kurallardan kalkınarak yapıldıkları için ortak dil ve esprinin en fazla ortak alanıdırlar. Ortak dil, yani realist bir pentüre uymak zorunluluğu -ki bu asla folklorik olmayan bir sanat çeşididir, geneldir- folklorik unsurla daima çatışma halindedir. Bu tıpkı bugünkü istihsal sisteminin bir çok alandaki ürünlerin folklorik yönünü yok etmesine benzer. İşte bu eciş bücüşler yerli resim oluyor. İyi ama bunların sanat değeri nedir? Konuları ile hayattan alınmış (birer dersi ibret) olmaları mı? Ah hala, bu resimlerle dünya düzenlenecek, diyecek kadar safdil miyiz yoksa? Bizi çürümekten koruyacak, bin bir dolap ve iğrenç düzene karşı direnmeye götürecek bu ürünler mi olacak?

Bir inancımız, bir sanatçı isyanımız yoksa, bu türlü oyuncuların kurbanı olacağımız bir yana, sanat adına da bir ahlaksız olacağımız unutulmasın.

Bakın dünyanın dört bir bucağını sarmış olan şu soyut resim yoluna: Bir Yugoslav Amerikalıdan, bir Polonyalı, Fransızdan yerli motif ve objelere dayanmaksızın nasıl ayrılıyor. Tabii ön yargılarınız yoksa ve Soyut=düşman, Somut=dost gibi ilkel bir ayırıma kalkışmamışsanız, bu, gün geçtikçe gelişen farkı elbette ki göreceksiniz.

 

Nuri İyem